Ben oğluma ne öğretmek isterim?

Ben oğluma, canım oğluma, nefes alan her şeyi sevebilmeyi öğretmek isterim.

Kalbine bunu, bir ananenin torununa ördüğü hırka gibi giysin isterim.

‘Eğer bir şey nefes alıyorsa, sen onun verdiği nefesi içine çekiyorsundur ve böylece ikiniz aynı nefeste buluşuyorsunuzdur’ demek isterim.

Atmosferin ilk katmanının nefes olduğunu bilsin isterim.

Dünyanın neresinde olursa olsun, nasıl görünmeyi, nasıl inanmayı, nasıl düşünmeyi, nasıl hayal kurmayı, nasıl sevmeyi ve var olmayı seçerse seçsin, herkes senden demek isterim ona.

Birbirimizden yapıldık aslında. Bunu sana bilimsel olarak ispat edebilirim demek isterim.

‘Bir insanın bir diğerinden ne kadar farkı olabilir en nihayetinde’ diye sorsun isterim.

‘Gel, seninle şu an var olan her canlıyla, şu dünya misafirliğinde dost ol, sevgili ol, hemhal ol’ demek isterim. 

Bir ağaca da, bir kuşa da, bir kediye de aç kapını, aç kolunu, aç pencereni.

Onlar da bize can, bize yoldaş, bize ilham, bize güzellik, bize servet, bize oyun, bize neşe demek isterim.

Küçücüğüz demek isterim ona bu evrende. Minnacığız oğlum.

Teleskopla bakınca, bizimkinden büyük sonsuz evrenler görünüyor ucunda.

Bizler toz kadar bir gezegende yaşayan, tozdan da küçük tanecikleriz demek isterim.

Kendini hakimi hissetmesin hiçbir yerin, hiç kimsenin. Bir handa misafiriz.

Anlık bir buluşmadayız.

Ve içeride bize benzeyen benzemeyen, aynı hisseden hissetmeyen, aynı düşünen düşünmeyen bir sürü insan var.

Hayvanlar var rengarenk, bazıları küçük ve tüylü, bazıları kocaman gri hortumlu, bazıları kuyruğunu bir açsa şaşarsın! Onlara da selamı, sevgiyi, dikkati eksik etme demek isterim.

Bitkilere de.

Ağaçlar, çiçekler, suyun içinde mercanlar, süngerler…

Burası bir harikalar diyarı kıymetini bil demek isterim.

Göğü ayrı güzel, dibi ayrı güzel. Ömrü böyle yaşaması güzel.

Ben oğluma, insan olmayı ama iyi insan olmayı göstermek isterim.

Kimsenin hakkını yemesin, kimsenin düşüşüyle havalara yükselmesin, kimseye elini kaldırmasın.

Eksiği değil, fazlayı gören olsun. En soğuktaki sıcağa dokanan olsun. Azı çoğaltan olsun.

Kendi sınırlarını da koyabilmeyi öğretmek isterim.

Dur diyebilsin, bu kadarı bana yeter daha fazlasını istemiyorum diyebilsin, bunu kabul etmiyorum diyebilsin.

‘Hayır’ı da bir cebinde dursun. Hayır diyemeyen, hayır’ları duymuyor çünkü.

Biz ona kendimize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi yapmıyoruz, söylemiyoruz.

Onun da pusulası bu olsun. Kendisine yapılmasını istemediği hiç bir şeyi başkasına yapmasın.

Ben oğluma, oğlumun bana öğrettirdiklerini öğretsem, daha ne isterim.

Bir can doğunca, bütün canların doğumu bir oluyor biliyorum.

Nefes alan her şeye yüreğimizle genişleyebilmemiz umuduyla bunları yazıyorum.

Nil Karaibrahimgil

(Hürriyet Gazetesi | 26 Eylül)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir